Aşkın Güngör
Söyleyebileceğim en hayati şey, yazmaya heves edenlerin şapkayı önüne koyması ve, “Bugüne dek kaç kitap okudum ki yazmaya cüret ediyorum,” diye düşünmesi olacak. Son yıllarda mesaisini yazarlıktan çok editörlüğe kaydırmış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, iyi okur olunmadan iyi yazar olunmaz. Yazma bir disiplin işidir, tamam, doğru, ama okumak da öyledir. Yazmaya hevesi olan kişi önce okumayı, sonra okuduğunu yorumlamayı düşünmeli, yazmaya sonra başlamalıdır. Bu işin olmazsa olmaz kuralı budur.
Zurnanın zırt dediği bir nokta da şu ki şöhret olmak, çok para kazanmak adına kaleme sarılanlar varsa, hiç zahmet etmesinler, loto veya altılı ganyan oynasınlar, şansları daha fazla olur. Çünkü Türkiye’de yazarlıktan para kazanmak çok zor, zengin olmak imkânsıza yakındır. Yazma mesaisi, abartısız söylüyorum, bir varoluş uzantısı, bir ruh zorunluluğu, bir gönül işidir. Zaten bu hasletlerle yazanlar da zihninde doğanların başka akıllara aktığını bilmekle dünyaları kazanmış olur. Ötesi mi? Varlık nedenini fark eden bir ruh için geri kalan her şey hava cıvadır.
Çok iyi bir çalışma olmuş. Ellerinize sağlık…
Ed Greenwood’da yazma tavsiyesi vermiş … Güler misin ağlar mısın